Nuh ve gemisi bir çok mitolojiye konu olmuş, hakkında bir çok fikir yürütülmüş bir misaldir. Evrensel olan ve anlatımı zamana ve mekana bağlı olmayan ayetlerle birlikte Nuh’un gemisinin aslında bir gemiden farklı olduğunu da düşünmüyor değilim. O zaman dalalım biraz.
Ayete önce tennur kaynadığı zaman ile başlamak istiyorum. Eskiden özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde kullanılan bir yapı geldi aklıma. Tândır deniyor buna. Kürtçede ise Tânur diye bilinir.

İnsanlar kendi ekmeğini kendi yapma eğiliminde olduğu zamanlar çokça meşhurdu aslında. Bende Güneydoğu Anadolu bölgesinde doğup büyüdüğüm için çokça şahit olmuştum. Annelerimiz tandır etrafında toplanıp bir yandan ekmek yapar, bir yandan da sohbet ederlerdi. Biz de etrafında koşardık. Ayeti görünce nedense aklıma geldi. Akla düştüyse bir kere içine dalmamak olmaz.
Biliyorsunuz ki Nuh’un gemisi Tennur kaynadığı zaman gemiye binip yaşanan felaketten kurtuldukları bir gemidir. Gemiye binenler kurtuldu, binmeyenler ise helak oldu. Helak ile Halk aynı köklere sahip iki kelimedir. Biri yıkım anlamına gelir diğeri ise yapım. Bir dönüşlülük söz konusu. Helak derken aslında yok etme anlamından ziyade bir değiştirme dönüştürme var ortada. Yani iman etmeyen yola bir türlü gelmeyen kavimler ilahi yasalar gereği helak edilir ki değişim gerçekleşsin. Her şey enerjidir ve enerji kaybolmaz, değişir ve dönüşür.
Tandırın işleyişine geçelim o zaman. Tandır önce ateşle ısıtılır. Sonra hamur tandırın içine yapıştırılır ve bırakılır. Bu hamur tandırın içindeki ateşle birlikte pişer ve ekmek oluverir. Hamurun ateşle ekmek olması, insanın da yanarak dediğimiz tabir sonucu pişmesi demektir. İnsan Bu dünyaya ikamet üzere geldiğinde hamdır, pişmemiştir.
Bu hamlığın giderilmesi için ateş ile pişmesi gerekir. Ateş dediğimiz aslında insan için arındırılma işlemidir. Arınan insan yani ateşte pişen insan yavaş yavaş hamlığından kurtulup ekmek olur. Fıtratı olan halifeliğine döner.
Tek farkımız biz aşağıların aşağısına gönderilmeden önce zaten ekmek idik. Aşağıların aşağısına gönderildiğimizde amnezi sonucu baştan başladık ve hamlaştık, unuttuk. Bu hatırlama ve arınmanın gerçekleşmesi için de ateş gerekir. Cehennem tabiri burada ortaya çıkar ki cehennem de aslında arındırma işleminin olduğu kısımdır. Tandırın içidir de diyebiliriz. Tandırda ateşle birlikte piştikçe ilim ve idrak sahibi oldukça yavaş yavaş hamlıktan ekmeğe döneriz. Yani öz dediğimiz hale dönüş gerçekleşir.
Tandırın yapılış malzemeleri de ilgi çekici bir kısımdır. Bizim oralarda Tandır çamur ve balçık ile yapılırdı. Çamur ve balçık ile oluşan yapının içine atılan ateş ile birlikte ham olan, sadece yoğrulan hamur pişer, ekmek olur. Adem’in yaradılış öyküsüne çok benziyor da neyse.
Ayete tekrar dönecek olursak gemi tennurun kaynamaya başlaması ile devreye girecektir. Kaynadığında gemi kurtarılması gerekenleri kurtaracak diğerleri ise boğulacaktır. İnsan yeterince ateşe rağmen bir türlü pişmediğinde, pişen ve olgunluğa erişen bilinçler hariç diğerleri malesef ki helaka yani zorunlu değişim ve dönüşüme maruz kalacaktır. Bedensel ve ruhsal yapı arasındaki denge sağlanmadığında, bedensel yapıya yöneliş daha çok arttığında ve artık tüm uğraşlara rağmen bu yoldan geri dönülemediğinde dengelemek için yasalar devreye girer. Bu yasa da helak olarak tezahür edecek. Böylece bedensel ve ruhsal yapı arasındaki dengeye tekrar dönülecektir.

Ekmeğe de özel bir parantez açmadan olmaz. Hristiyanlıkta çok değerli bir sembol var. T haç yani Tao haçı da deniyor. Tao bazı kaynaklarda fenike dilinde ekmek anlamına geliyor. Tao haçı sembol olarak akla Ankh sembolünü getiriyor. Ankh anahtardı. Yaşamın anahtarı demektir. Hatta Türkiye’nin başkentinde de kendini gizlemiştir.
Ankh-ra Türkiye’nin başkentidir. Savaşlarda başkent çöktüğünde tüm ülkenin çöktüğü, mağlup olduğu anlamı çıkarılırdı. Bu yüzden de başkent anahtardı. Türkiye’nin anahtarı da Ankh-ra idir.
Kültürümüzde de ekmeğe bu denli bağlılığın olması da gerçekten ilginç. Yemeklerimizin yanında olmazsa olmazımızdır ekmek. Adeta yemeğin anahtarıdır ekmek. Tandıra atılıp ateşte piştikçe ekmek olur çıkarsın. Ekmek olup çıktıktan sonra yaşamın anahtarına sahip olursun.

Çoğu mitolojik tanrı da bu yüzden ellerinde Ankh tutar. Onlar tandıra atılarak ateşle pişen ve en sonunda ekmeğe ulaşan yani yaşam sırrına vakıf olanlardır. Ellerinde ankh tutmalarının nedeni de budur.
Ekmek kelimesinin ingilizcesi de Bread idir. Bread ile breath arasındaki benzerlik çok dikkatimi çekmişti. Breath nefes alış-verişi anlamına geliyor. İnsan bedeninin yaşaması için gereken zorunlu faaliyettir. Sonuçta insan nefes almadan yaşayamaz. İnsanın anahtarı adeta değil mi?
“Onu biçimlendirip ve ona ruhumdan üflediğimde, hemen ona secde edin!” Hicr/29
Adem’in yaradılış ayetlerine baktığımızda ruhumdan üfledim diyor. Ruh kelimesinin anlamlarından biri de nefes demektir. Kendi ruhundan üflediğinde ona secde edilmesi isteniyor. Ruh üflenmeden secde edilmiyor, üflendikten sonra secde edilmeye başlanıyor. Secde etmenin anahtarı ruhundan-nefesinden üflemesidir. Anahtar ruh oluyor. Peki nedir bu ruhundan üfleme durumu?
Ruh rabbin işindendir; Rabbin yazılımı, Rabbin kodlamasındandır anlamına gelir. Ankh yani anahtarı elinde tutan bu yazılıma bu sırra vakıf olandır. Rabbsel yazılım, İlahi bilgelik anahtarın kendisidir.