Çok katmanlı açılımlara sahip olan Kurân, adeta yaşayan bir canlı gibi işlemektedir. Açılımlar senin ne denli hazır olduğuna bağlı olarak gerçekleşir. Çoğumuz bu kitabın nasıl işlediğini bilmemekle birlikte ezbere ve akıl edilmeden yapılan anlatımlara tâbi olarak yaşamlarımızı idame ettirmekteyiz. Bu durum değişmediği sürece kitabın anlatımları sır gibiymiş gibi düşünülecek ve bizleri aştığı düşüncesine girilecektir.

Bu anlayış Kurân ve fıtratın atasal kayıtlardan kopamamasına ve bu kopamama durumunun getireceği acı ve ızdıraba maruz kalmayı gerektirecektir. Hâl böyle olunca dine karşı düşmanlık başlayacaktır. Böylelikle dinden ve fıtrattan koparak atasal kayıtların hüküm sürdüğü döngüden bir türlü çıkılamayacaktır.

Musa ve Samirinin buzağısının meselesini hatırlayalım. Musa halkını bir süreliğine yalnız bırakıp geri döndüğünde halkını bir buzağıya tapmış olarak buldu. Saptıran da Samiri olarak geçiyor Kurânda. Musa bu manzara karşısında çok sinirleniyor ve neden böyle yaptıklarını soruyor.

“Senin sözünden kendi isteğimizle çıkmadık. Fakat biz halkın zinetlerinden yüklenmiştik. Sonra onları kaldırıp attık. Aynı şekilde Samiri de attı.” Taha/87

Zinet kelimesine bakarsak kendisi ile süslenilen şey demektir. Bilinenden farklı olarak da hakikat parçacıklarının kişide yansıması anlamını ele alabiliriz. ”Haklın zinetlerinden yüklenmiştik” halkın hakikat parçacıkları onlara kodlanmıştı. Atasal kayıtlardan ve negatif kodlamalardan arınmışlardı. ”Sonra onları kaldırıp attık” bu arınmış bireyler tekrar eski haline döndü. Bir geriye dönüş gerçekleşti. Atasal kayıtlara bağlılık devam etti.

Böylece onlara böğürmesi olan bir boğa cesedi çıkardı. Ve onlara: “Bu sizin de ilahınız Musa’nın da. Ancak Musa onu unuttu.” dediler. Taha/88

Ceset kelimesine baktığımızda içinde hakikat zerresi bulunmayan durumlar için kullanılır. İlahi olanın tüm sesine sağır, gösterdiklerine kör olanlar için kullanılır bu tabir. Samiri ve yolundakiler hakikatlerine ait parçalarını geri çevirerek, zinetlerini atarak ancak bir ceset çıkarabilirler.

Ben, onların anlamadıkları şeyi anladım. Resulün öğretisinden az bir şey almıştım işte onu bıraktım. Bunu, bana nefsim hoş gösterdi. Taha/96

Atasal kayıtlardan kurtulan bu bireyler kendileriyle baş başa bırakıldığında tekrar eski haline dönerek bir sapkınlık içine girdiler. ”Resulün öğretisinden az bir şey almıştım” deyimiyle hakikate dair ilim sahibi olmasına rağmen bu ilmi göz ardı ederek kendi atasal kayıtlarına bağlılığını bırakamadı.

Nefse hoş gelme durumu ile de anlatılmak istenen bir durum var. Nefse doğru geldi demek yerine nefse hoş geldi denir. Bu hoş gelme durumunun aslında içten içe doğru olmadığını bildiğini ama bu bağlılığından kopmak istemediğini gösterir.

Atasal kayıtlar başlangıçta dayatma olarak baş gösterir. Ailenin ve bulunduğu çevrenin ya da aile büyüklerinin süregelen doğru ya da yanlış bilgileri yeni doğan çocuklarına aktarmak istenir. Bu aktarma küçüklükten beri başladığı için bu dayatma olur. İlerleyen dönemlerde akıl yaşına ulaşmış bireyler zamanla bunları sorgulama evresine girer. Bu sorgulama durumu daha net görmelerini ve idrak etmelerine de neden olabilir, hiç değişmemesine de yol açabilir. Bu durumun farkına varan ve değiştirmek isteyen bilinçler zamanla dayatmalardan kurtularak bunlardan arınarak bir dine girerler. Din yol anlamına gelir. Bu din hakikat dinidir. Bu yolda gördükleri ve idrak ettiklerine rağmen tekrardan atasal kayıt bilgilerine dönmeye başlanırsa bu sefer onlar için dönüş yok denecek kadar azdır.

Musa: “Çek git karşımdan! Artık sen, hayatın boyunca toplumdan dışlanacaksın. Ayrıca senin için, asla kurtulamayacağın bir buluşma günü var. Bir de kendini adadığın ilahına bak! Onu kesinlikle yakacağız. Sonra da savurup suya saçacağız.” dedi. Taha/97

Samiri kendisine gösterilen hakikat dilini yamultarak anlatımını değiştirmiştir. Bunu da ”nefsim bana hoş gösterdi” olarak yorumlamıştır. Hakikati evirip çevirerek farklı bir aktarma gerçekleştirmesinden ötürü ”senin için, asla kurtulamayacağın bir buluşma günü var” uyarısını almıştır.

Daha derine inecek olursak Musa da Samiri de aynı bedende var olan iki karşıt ilkedir. Biri atasal kayıtlarından tamamen arınmış ve kendi ilahından emin olan, diğeri ise bu kayıtlardan hakikati görmesine rağmen kopamayandır. Bu iki ilke aynı bedende hüküm sürer. Musa da sen Samiri de …………..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir