Sebe suresi 12. ayette geçen ”Erimiş bakırı kaynağından akıttık” cümlesini bir önceki yazımızda Kur’an anlatımıyla yazdık. Meallerin çevirilerinden pek tatmin olamamanın getirdiği bir huy olsa gerek ki ayetleri bazen kendin meallendirmek zorunda kalıyorsun.

Kolektif bilinçaltına yerleşmiş ayet mealinde bahsedilen element bakır olarak biliniyor. Bakır anlamına gelmediğini söylemiştik ama şöyle bir durum da var; Bakır olarak yerleşmesi bilinçaltının derinliklerine işlemesinin bir getirisidir. Bu konuya yanlış meal çevirisi diye bakmaktan ziyade neden bakır, sorusunu sormak gerek diye düşünüyorum.
Meal bakır olarak çevrilmemeli belki evet ama çevrildiyse de mutlaka bakıra yüklenen anlama da bakmak gerek diye düşünüyorum. Bu yazım da bu bakış açısıyla ilerleyecektir.
O zaman tavşan deliğine yolculuğumuz başlasın……..
Bakır elementinin gezegensel karşılığı Venüs oluyor. Venüs duygular, cinsellik, dünyevi arzular ve estetikle ilgilidir. Ohhh ne ararsan var valla. Yani diyor ki ben seni bedene bağlı kılarım. Dikkat et bana ama şöyle de bir özelliğim var benim sayemde farkındalık sahibi de olabilirsin. Beni nasıl okuduğuna bağlı her şey……

Venüs gezegenimiz astrolojik olarak boğa ve terazi burçlarını yönetir. Boğa deyince yine düştü akla Hathor ( detaylar için bknz: https://hiramus.com/nedir-bu-bakara/). Terazi ise sembolünden de anlayacağınız üzere denge, ahenk, içsel uyum ile bağlantılıdır.
Venüs o zaman içimizdeki hem aydınlanma hem de içsel dengenin bir tezahürüdür. Venüs Güneş’in batıdan doğduğu gezegen olarak da biliniyor. Güneş’in batıdan doğması dediğimizde aklıma kıyamet alameti olarak bilinen durumlardan biri geldi. Kıyamette Güneş batıdan doğacak diye bir tabir kullanır kolektif bilinçaltı sakinlerimiz.
Güneş hem ilim kaynağı hem de realite yaratma aracıdır. Hem ilim gösterir hem de sanal realitelerimizi yaratır. Sanal realite dediğime de bakmayın. Kulağa pek güzel gelmiyor olabilir ama bu realiteler ilim ve farkındalık sahibi olmamız için gerekli mekanizmalardır.

Güneş ilim kaynağı demiştik. Kolektif bilinçaltı kafesinden çıkamayan bilinçler taklitten öteye gitmeyen geçmiş atasal kayıtların devamını sağlayarak bildiklerini hakikat sanır. Kıyamet dediğimiz benlerin yokluk karşısında eridiği farkındalık ve aydınlanma halini yaşayan bilinçler, artık inandıklarını; hakikatin tersine yani doğu tarafı hakikatleri, batı yani öz hakikat karşısında eriyip gidecektir. Kendi ilim sandıklarının hakikat karşısında erimesi güneşin batıdan doğmasıdır.
Venüs gezegeni de içinde barındırdığı bu anlamlar ile kişiyi aslında karanlığa sokuyor gibi gözükebilir ama karanlık olmadan ışık ne eder? Hal böyle olunca Venüs aslında senin farkındalığa ulaşmanı sağlayacak bir kapıdır. Sen bu kapıdan girince duygular, cinsellik, dünyevi arzular ve estetikle sınanacaksın ama üzülme bu sınamanın karşılığı olarak bilinç sıçraması yaşayacaksın.
Venüs ayrıca Zühre yıldızımızdır. Bu yıldız Şira’dır. Bana açılımı tam anlamıyla gerçekleşmeyen bir konu bu maalesef. Ne zaman açılacaksın bana acaba!! Naz yapıyor bence. Kesin cinsiyeti kızdır dermişim. Gerçi bu devirde biz erkekler daha nazlı oluyoruz değil mi? Neyse konuya dönelim biz en iyisi….
Simyada bakır, dönüşmeye hazır ama henüz arınmamış benliği temsil eder. Nefsin arınmamış bölümüdür. Süleyman peygamber için eritilen bakır nasıl eritilmiş peki? Ateşle tabi ki değil mi?

Ateş ruhsal arınmayı ve dönüşümü gerçekleştiren araçtır. Lucifer genelde bazı kesimlerce çok seviliyor. Cehennem meleği sonuçta. Cehennemde ateşten bol ne var. Bu yüzdendir ki Lucifer ışık getiren olarak anılıyor. Ateşe yüklenen anlamı onlar da biliyor sonuçta. Tabi bu inanışlar kirlenerek saçma sapan şekillerde türemiş ve kolektife zarar vermeye başlamış.
Bakır yani dönüşmeye hazır olan benlik ateş ile eritilerek dönüşüme ve bilinç sıçramasına nail olmuştur. Kişinin bakırı ışığın sızacağı yerdir.
Bakır günlerden Cuma’ya denk gelir. Cuma Cem-a olarak bilinirdi. Cem hali La İlahe İlla Allah cümlesinin karşılığıdır. Ben yoktur yalnızca O vardır. Tüm hücrelerin öz olan ben karşısında eriyip yok olmasıdır. O yüzden toplanma günüdür. Cuma günü herkes toplanıp camiye ibadet etmeye gider ve ibadetlerini gerçekleştirirler.
Cami cem evidir ( detaylar için bknz: https://hiramus.com/cami-gercekten-ibadet-yeri-mi/). Birlenmenin gerçekleştiği mekandır. Cami ayrıca bedendir. Tüm insanlar yani tüm hücreler birlenmek üzere ibadet ederler camide yani bedende. Bu eylem içerde olan hal dilinin bir tezahürüdür.
Her şey sana seni anlatıyor. Boşuna enfüste ve afakta demiyoruz değil mi?
Bakırın eritilmesi bir tezkiye işlemidir. Bakır yani Venüs gezegeninin negatif sandığın enerjileri ateş- nar enerjisi ile etkileşime girerek değişir ve dönüşür. Bu değişim ve dönüşüm sonucunda yeni saf bir ilahi enerji oluşur ve nur olarak yansır. Artık Hiram yani nurlanmış kişi olunur. Süleyman mabedinin inşasında yardımcı olanlardan birinin adı da Hiram usta değil miydi?
Şöyle bir şey de eklemek istiyorum: Bu herkesin mantığına uymayabilir ama benimkine uyduğu için yazıyorum. Kıtr kelimesi bana Katır’ı çağrıştırdı. Katır et ve eşek birleşmesinden oluşan kısır bir hayvandır. Kısır oluşu üretken olamayan tüketici konumunda olan bilince hitaptır. Üretkenlik, doğurganlık, bereket yok. Zİyanda olan bir bilincin tezahürü gibi geliyor bana.
Anam at babam eşek ben kimim ya? diyerek kimlik karmaşası yaşıyor zavallı katırımız. Haklı garibim. Bu kimlik karmaşasında yolunu kaybetmiş bilincin, Venüs kapısından geçerek bu karmaşanın sona erdirilmesi isteniyor.
Yaşadığı kimlik karmaşasında aktif değil pasif bir yaşamı idame ettirmeye çalışan katır bakırın eritilme tabiriyle tezkiye sonucu artık kimlik karmaşasından kurtulmuş pasif değil aktif yani doğurgan bir bilince evriliyor.
Bu yazı, bir elementin fiziksel karşılığından çok daha fazlasını anlatıyor: dönüşmeye hazır olan benliğin, ateşle yani arınma ile yüzleşerek saf bilinç hâline evrilmesini… Bakır burada sadece bir metal değil; nefsin henüz ham hâli aslında. Venüs’ün simgeselliğiyle insanın dünyevi arzuları, duyguları ve estetikle imtihanı anlatılırken; onun aynı zamanda farkındalığa açılan bir kapı oluşu, hem gölgemizi hem ışığımızı hatırlatti. Katır benzetmesi ise üretkenlikten uzak, karmaşa içindeki benlik. Bu karmaşa, ateşle yani içsel çileyle çözülür. Ve eritilen ‘bakır’, artık nur olur. Tüm bu yolculuk Cuma’nın, Cem’in, yani birlik hâlinin özüne gider. Her sembol, her kavram, her sure… Hepsi sana seni anlatıyor. Görmek isteyen göz için apaçık bir farkındalık haritası çizmişsiniz adeta. Bu yazı, sadece okumalık değil; içe bakmalık. Emeğinize sağlık hocam.Sayenizde içe daha çok bakmaya başladım.Tesekkuler.
Bu sınamalardan geçen kişi, nefsin hamlığını yakarak bir Hiram’a dönüşebilir dedik.
Ama eğer kişi bu sınamaları farkındalıkla değil, sadece arzunun peşinden giderse, içsel dönüşüm yaşanmaz.
O hâlde Bu çağın insanı bakırı yakmadan, katır gibi kısır bir tekrarın içinde mi dönüp duruyor? Yoksa farkındalıkla ateşe girip Hiram’a mı evriliyor?
Sence bizler şu anda kolektif olarak hangi aşamadayız? Katır mı, bakır mı, Hiram mı?