Yıllardır süregelen atasal kayıtların izinden bir türlü kopamayan ve bu kayıtları enfüsünde içselleştirerek zahirinde tezahür ettirmeye ant içmiş ve bu bağlılığın sonucunda sanal benliklerine hapsolmuş zihinler, varlıkların özünü perdeleyen kâfir konumuna düşmüştür.

Kur’an anlatımlarını Kur’an dışında her kaynaktan okuyup öğrenmeye çalışan bizler, ayetlerin derin mânalarını her zaman başka bilinçlerin bakış açısı ile öğrenmekten öteye gidemeyen maymun ( taklit ) ehline dönüştük.

Hakikat ehli olan bilinçler için ise durum tamamen farklı ve derindir. Enfüsünde idrak edip afakta eyleme dönüştüren bilinçler (ibadet) için hayali anlatımlar masaldan öteye gidememiştir. Kur’an tabiri ile anlatılan abartılı cin misalleri hakikat ehli için yeterli olmamıştır.

Hakikat zahirde görünür olmadan kalp mutmain olmayabilir. İbrahim’in Rabb’inden ölüleri diriltmesini istemesi gibi hakikat ehli de enfüsünde olanı afakta görüp mutmainlik makamına ermek ister. Bizler de bu makama erme yolunda Cin misalini ilmimiz yettiğince yorumlayalım.

Kur’an anlatımına baktığımızda cinler varlık olarak görünmekten öteye gidememiş. Kur’an anlatımına hakim olmayanlar için bu durum çok normaldir. Düştüğümüz en büyük hata ayetleri zamansal bağlamda düşünmemizdir. Oysa yapmamız gereken zamansal değil boyutsal olarak düşünmektir.

Üst boyutlardan alt boyutlara inildikçe sadeleşme sağlanması gerekiyor. 3 boyutlu küp 2 boyutlu karedir. O yüzden Kur’anda geçen semboller üst boyutların izdüşümüdür. Neticede katmansal açılımlara sahip olduğunu söyleyen kitaptır. Cin kavramı için de aynısı geçerlidir.

Cin kavramına yüklenen anlam göremediğimiz, korkutucu varlıklardan öteye gidememiştir. Filmlere, dizilere, mitolojilere birbirinden korkutucu şekillerde konu olan cinler bireylerin zihninde belli bir kalıba sokuldu. Bilinçaltına yerleşen cin figürü bireylerce aktarıldı ve yanlış anlatımlara sebebiyet verdi. Düşünen, sorgulayan bilinçler için durum farklı oldu.

Cin kelimesi kök olarak örtmek, gizlemek anlamlarına gelir. Kâfir kelimesine baktığımızda da cin ile aynı anlama sahip örten kişi anlamına gelir. Kâfir örter ama neyi? Hakikati elbette. Hakikati örten, perdeleyendir. Bu bağlamda baktığımızda cin bizden gizli, görünmeyen varlıktan öte hakikati örten, karanlıkta bırakan yönlerimizdir.

Tasavvuf ehli cinler için, nefsin karanlık yönleri, gizli güçleri, bastırılmış arzulardır der. Batıni gelenekte ise bilinçaltında saklı kalmış karanlık yönlerimiz olarak yorumlanır.

Cinni daha önce “Semum’un ateşinden” yarattık. Hicr/27

Nar-ı semum kelimesini inceleyelim; Nar, ateş, yanma anlamına gelir. Zahirdeki ateş enfüste ki arınmanın anlatımıdır. Semum kelimesi S-M-M kökünden gelir. Deliklerden giren kavurucu, kuru, görünmeyen sıcaklık anlamına gelir. Hatta araplar çölde semum kelimesini ölümcül sıcak rüzgarlar için kullanırdı. Gözle görülmezdi ama insanın içine işleyerek öldürürdü. Bu bağlamda Nar-ı semum zehirli/kavurucu görünmez ateş anlamına gelir.

Cin yani bilinçaltında saklı kalmış, unutulmaya yüz tuttuğunu sandığımız, atasal kayıtlardan, çevresel etmenlerden gelen düşünce arketiplerinin zihnimizde heykelleşip birer kişiliğe bürünerek, içten içe bizi hakikatimizi örtme derekesine getirendir.

Süleyman peygamberin cinlere hükmetmesi misalini hatırlayın. Hükmettiği gizli görünmez varlıklar değildi. Kendi bilinçaltı saklı kişilikleri idi. Kendi zihninin derinliklerine inerek, kendisine öğretilen kuş dili ile alt katmanlarda bulunan saklı kişiliklerinden arınmış ve onları kontrolü altına almıştır.

Gerçekten de insten bazı adamlar, cinden bazı adamlara sığınıyorlardı. Böylece onların azgınlıklarını, beyinsizliklerini artırıyorlardı. Cin/6

İns ve cin kavramlarını karşılaştıralım; İns zihnin görünen gündelik bilinç hali ve o halde olan kişiler, cin ise görünmeyen bilinçaltındaki saklı kişiliklerdir. Kendi saklı alt kişiliklerinin etkisinde olanlar için İnsten bazı adamlar cinden bazı adamlara sığınıyor tabiri kullanılmıştır.

Bilinçaltı saklı kişilikler fark edilip ve bu fark edişi sonucu kutsal olan ile arındırılırsa Süleymani bilinç hali kişide açığa çıkma derekesine gelecektir. De ki: “Bana, cinlerden bir topluluğun dinledikten sonra gidip; biz gerçekten hayranlık uyandıran bir kur’an dinledik, dedikleri, vahyolundu.” Cin/1

Duymak ile işitmek aynı anlama gelmez. Duymak nida, işitmek ise duyduğunu anlamaya ve gereğine icabet etmektir. Kendi bilinçaltı saklı kişiliklerine işittiren ve icabet etmesini isteyen Süleyman peygamberin yaptığı da bu idi.

Şeytan yazılımı da kendini Tek olandan ayrı görerek bizi zanal benliğimize hapseden en büyük cinni kişiliğimizdir.

Bilinçaltı saklı kişiliklerimiz her ne kadar örten gizleyen olarak işlev görseler de zenginliğin de kaynağı olabiliyorlar. Alaaddin’in sihirli lambasında olduğu gibi. ( detaylar için bknz: https://hiramus.com/alaaddinin-sihirli-lambasina-ezoterik-bakis/ )

Süleyman peygamberin zenginliğinin ve gücünün de göstergesi olarak cinler kontrol altına alındığı zaman yeniden benliğin inşa edilmesine yardımcı olacaktır (Süleyman mabedinin inşası).

Enfüste ve afakta görüşmek dileğiyle…..

Kaynaklar:

https://acikkuran.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir